16 Mart 2013 Cumartesi

Bir buluşma...


Daha önce de söylemiştim: Her koleksiyoner biraz takıntılıdır...
Ancak bazıları biraz fazla takıntılıdır.
Bu "koleksiyoner" de ne zorlama bir kelime! Bildiğimiz toplayıcı işte!

Kendimi iyi bilirim. Takıntı konusunda üstüme yoktur! Hangi işle ilgilensem bir zaman sonra o konuyu takıntı haline getiririm. Her neyse...

Geçenlerde ben ve benim gibi birkaç takıntılı buluştuk. Bu seferki takıntı konumuz saatlerdi. Mekanik saatler, pilli saatler... Yeter ki saat olsun! Çok değerli takıntılılarla çok keyifli bir sohbet oldu. Ortak bir konuda buluşmuş insanlarla sohbet etmek büyük zevk! Bunu bir kez daha anladım. Bitmeyen sorular ve bitmeyen sorulara verilen doyurucu cevaplar...

Bu buluşmadan birkaç fotoğraf paylaşmak istiyorum.
Hepsi bu...

Bul karayı, al parayı...
Seiko SKX007 vs Omega Seamaster

Aile fotoğrafı
Omega Seamaster
IWC Portuguese 7 Days

Welder
Dalgıçlar
Taze yenilenmiş bir Zenith Respirator
ve benim saatlerim
aslında benim saatlerimin 3'ü demem gerekir:

Seiko SKX007
Vostok Amphibian Scuba Dude
Steinhart Nav B-Uhr II 
Ailemin en son üyesi Steinhart.
En kısa zamanda bir incelemesini yapmayı düşünüyorum.
Kalitesi ve fiyatıyla mükemmel bir saat dersem sanırım abartmış olmam.
Gerçekten mükemmel çünkü!

4 Mart 2013 Pazartesi

Kol Saatlerinin Sonu mu Geliyor?

Cep telefonlarının yaygın olarak, belki de haddinden fazla yaygın olarak kullanılmasıyla insanların kol saatine olan ihtiyacı da azaldı. Aslında sadece kol saatine olan ihtiyaç değil, cep telefonlarının kompakt yapısı sayesinde başka pek çok cihaza olan ihtiyacı da azaldı.

Pek çok kişi kol saati kullanmayı artık gereksiz, kimisi de kendine yük olarak görüyor. Oysa unutulan bir nokta var: Kol saati sadece zamanı göstermez. Aynı zamanda onu kullanan kişinin zevkleri ve hatta saatin türüne göre sorumluluk alma yetisi hakkında karşı tarafa fikir verir. Bu noktada, elbette fikir alması gereken "karşı taraf"ın da konuya biraz halkim olması şart.



Aslına bakılırsa, cep telefonu ya da benzer ne kadar cihaz piyasaya çıksa da kol saatinin tarihe karışması mümkün değildir. Zira kol saatinin kendisi tarihtir. 1900'lü yılların başında ortaya çıkan kol saati kavramı 100 yılı aşkın süredir hız kesmeden yayılmakta ve bu yayılım esnasında da kalitesine kalite katmaktadır.

Kolunda menşei belirsiz 10 liralık uzakdoğu üretimi saatler taşıyanların bu tanımı anlaması elbette güç olacaktır. Kol saatinin felsefesini anlamak için onunla ilgilenmek gerekir: Kurmak, ayarlamak ve daha da ileri giderek onu izlemek; yüzlerce yıllık horoloji imbiğinden süzülen tıkırtıları can kulağıyla dinlemek...

Sessiz bir odada çalışırken ya da sıkıcı bir toplantı sırasında kulağına gelen mekanik tiktaklarla keyiflenenler anlar bunu, başkası değil.

Felsefesi ve kullanıcıyla kurduğu bağ sayesinde şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki -en azından mekanik- kol saati ölümsüzdür.